Bir önceki yazımda hastalığımın en başında bir delilik yapıp Malezya’ya gittiğimi anlatmıştım. Malezya benim çölyakla seyahat korkularımı yenmemi sağlamıştı. Bu da biri geçen hafta, diğeri geçtiğimiz yaz olmak üzere iki kere Barcelona’ya gitmemi mümkün kıldı. 

Bu bloga arka arkaya yurt dışı seyahat deneyimlerimi yazdığım için sürekli geziyorum sanılmasın. (Gereksiz bir nazarın muhattabı olmak istemiyorum) Çoğu çölyaklı gibi genelde hep evimdeyim, yemeğimi kendim yapıyorum, asla bitmek bilmeyen bir bulaşık yıkama döngüsü içinde çırpınıyorum. Mutfağın “balerina cif benim adım” şarkısı ile pırıl pırıl olması ile tombul bira şişesi ile ‘Vizeler yarın’ yazılan erkek öğrenci evine dönmesi arasında sadece saatler var. 

Bu hastalıkta çok şanslı değilseniz “Bugün hiç halim yok, bir pizza söyleyivereyim” deme şansınız olmadığı için söz konusu döngüye mola verme ihtimali de mevcut değil. Yorgun musunuz? Çölyakın umru değil. O mutfağa girilecek. 

Neyse ki bulaşık makinesi adlı muhteşem icat var. Kendisinin mucidi Josephine Cochrane’e tekrar minnetlerimi sunuyorum. Olmasaydın, olmazdık ablacım.

NEDEN YURT DIŞI?

Tekrar seyahatler konusuna geri dönersek, neden yurt dışına gidiyorum?

  1. 1 yıllık Schengen vizem var. Malum vize almak, Müge Anlı’ya katılma arifesinde kaynına kaçmamaktan daha zor hale geldiği için bir kere alındığında o vizenin etinden sütünden faydalanmak zorundayız.
  2. Yurtdışında, özellikle de Avrupa’da bazı şehirlerde glütensiz seçenekler ve çölyak bilinci ülkemize göre çok üst seviyede. Kendimizi uzaydan gelmiş gibi hissetmeden tatil yapabiliyoruz.
  3. Yurtdışında birçok şehirde dışarıda glütensiz yiyip içmek, Türkiye’den çok daha hesaplı. (Kafamız sürekli sayıları bilmem kaç euro ile çarptığı halde)

Bu olgular bir arada düşünüldüğünde “gıda güvenliği endişesini” fahiş fiyatla bize satacak ülkem esnafına servet akıtmak çok rasyonel gelmiyor. 

Tüm bunların bana verdiği hissiyata dayanarak; biri tatil, biri iş için olmak üzere iki Barcelona seyahati gerçekleştirdim. 

Peki çölyaklı biri için Barcelona’ya gitmek mantıklı mı?

“Dünya bir toz bulutuydu”ya dönerek anlatayım.

BİR DELİ İŞİ OLARAK HARİTA ÇIKARMAK

Öncelikle ben bir şehri seçmeden önce oradaki glutensiz mekanların sayısını, yoğunluğunu, kalacağım noktanın yakınlığını araştırıyorum. Tüm dünyadaki çölyaklıların vazgeçilmezi “Find Me GF” uygulamasından gideceğimiz yerdeki glütensiz seçenekler sunan restoranları görebiliyoruz. Uygulamada diğer çölyaklıların yorumları, mekanların ne kadar güvenli olduğu ile ilgili puanlar ve filtreler de mevcut. 

Ben de deli olduğum için bu verileri Google Maps üzerinde bir çölyaklı haritasına çeviriyorum. Önce gidebileceğim mekanları ikiye ayırıyorum:

  • Tamamen GF (Gluten Free) mekanlar: Bunlar sadece glütensiz ürün servis eden yerler. Gönül rahatlığı ile gidiyoruz. Bunlar bir şehirde ne kadar fazlaysa, o kadar normal insanız. Garsona şefe laf anlatmadan her masada varız.
  • GF de veren mekanlar: Glütenli ve GF ürünleri birlikte sunan mekanlar. Bunların sayısı her zaman daha fazla. Eğer puanı ve çölyak bilinci yüksek ise bunları da haritama ekliyorum. Bu mekanlarla konuşarak aldıkları önlemleri teyit etmek şart.

Sonuç olarak ortaya bir yoğunluk haritası çıkıyor. Konaklayacağım yerin de bu yoğunluğa ve kahvaltı yapılacak en az bir yere yakın olmasını tercih ediyorum. Yürümeyi ne kadar seversek sevelim sabah uyanan aç Mehmetler’in en kısa yoldan gıdaya ulaşması herkesin ruhu için en sağlıklı olan. 

Not: Karpuzlar dedike GF mekanlar, yoncalar GF seçenekleri olan mekanlar. (İsteyen ile listelerimi paylaşabilirim)

PARA HIRSLARI PEK YOK

Barcelona özeline dönersek çok sayıda glütensiz seçenek var. Tek sorun şu: Dükkan açmayı pek sevmiyorlar. Özellikle yaz mevsiminde.

Bir örnek vereyim. Şehirde çok meşhur tamamen GF bir mekan var. Adı da My Fucking Restaurant. Bu iddialı ismin çölyaklıların isyan çığlığını yansıttığını düşünmüştüm. 

İşte sonunda biri bize uygun (lanet olası) bir restoran açtı” gibi.

Ancak iki farklı gezimde de en çok görmek istediğim mekan olmasına rağmen MFR bana kısmet olamadı. Çünkü gün içinde açık saati yakalamak zor olduğu gibi bir anda haftanın 3-4 günü kapatmaya karar verebiliyorlar. Yani My Fucking Restaurant, “Ya kardeşim bu restoran benim neden geliyorsunuz, ben sizin restoranızına geliyor muyum?” gibi bir anlama sahip olabilir. 

Söz konusu sorun mekanların gün içinde açık olduğu saatlerin çok limitli olmasından da etkileniyor. Zaten sayılı olan GF mekanların kapalı olması da aslında yürümek için biraz büyükçe bir şehir olan Barcelona’da o normallik hissine bir miktar darbe vurabiliyor. 

Ama bu şehrin çölyak hastalarına şahane fırsatlar sunmadığı anlamına gelmesin. 

NERELERE GİTTİM?

Evet, bu vesileyle çok güçlü olmadığım bir alana, iyi haberlere geçiyorum.

Öncelikle çölyak bilinci oldukça gelişmiş bir şehir burası. Çapraz bulaş dediğinizde suratınıza Schopenhauer’in istenç felsefesini sormuşsunuz gibi bakmıyorlar. Çölyak hastası olduğunuzu söylediğinizde gözlerinde bir ışık parlıyor.

Gerekli şartlar oluştuğuna göre gitme fırsatı bulduğum mekanlardan kısaca bahsedeyim:

Pizza Natura: Tamamen glütensiz bir mekan. Çok geniş bir GF bira listesi var. Pizzaları gerçekten muhteşem, servis hızlı ve garsonlar çok nazik. Fiyatlar da makul. Mutlaka uğranmalı.

Bloom by Sasha: Tamamen GF. Sabah erken saatte hiçbir yer açık olmadığında imdadınıza yetişecek, pazar günü vs demeden çalışan tatlı küçük bir kafe. Çoğu ürünü tatlı ama fiyatları bir tık tuzlu. Ama lezzetli mi? Çok.

Manduca: Tamamen GF bir mekan. Siparişimin gelmesi o kadar uzun sürdü ki ne söylediğimi unuttum. Sanırım onlar da ne sipariş verdiğimi unuttu. Yemeğim soğuk geldi. Bugün hala ne yediğimi hatırlamıyorum. Ama glütensiz mekan diye çok büyütmüyorum. Ucuz değil.

Kızımın yemeği (ona göre) güzeldi ve vaktinde geldi

Chök: Tamamen GF bir pastane. Şöyle söyleyeyim, Türkiye’de olsa çölyaklılar olarak hayat kalitemizi tek başına yukarı çekebilecek kadar iyi. Yediğim tüm glütenli kruvasanlardan daha iyi bir kruvasan yedim. Gördüğünüz gibi chökün. (Pardon)

Fish and Chips Shop: Önce yanlışlıkla glütenli olan şubesine 1 saat yürüdükten sonra GF versiyonuna yönlendirildim. Bir külah içinde çölyak güvenliği ile fish and chips sunuyorlar. Fotoğraflarında daha şık göründüğünü itiraf etmeliyim. Ama lezzette sıkıntı yok.

Ardemos – Hamburgueses: Tamamen GF bir mekan. Hatta duvarlara baktığımızda glütenden çok hoşlanmadıkları izlenimini edindik. Muhteşem bir nachos, akılalmaz lezzette bir hamburger yedik. Burası da kesinlikle tekrar gelinmeli dediğimiz yerlerden oldu. Garsonların da aşırı sempatik olduğunu ekleyeyim.

Messie Sense Gluten Muntaner: Burası da tamamen GF. Neredeyse sınırsız bira seçeneği mevcut. Çok aç değildim, humuslu nachos cipsleriyle biralarını denedim. Tatlı bir mekan.

Jansana: Şehirdeki en popüler GF kafelerden biri. Her şey çok güzel, her şey pek lezzetli. Oturmak için biraz beklememiz gerekti. Kızımla olduğum için “sen janmazsan, ben janmazsam” tarzı baba şakalarını yapmam dışında her şey çok idealdi.

Meson Barcelona: Plaj tarafına gittiğimiz gün, civarda GF mekan bulmakta zorlandık. Burası imdada yetişti. Tamamen glütensiz bir yer değil ancak çalışanlar çölyak güvenliği konusunda oldukça bilgili. Yaşlı garson bir abi var ve size glütensiz ve güvenli bir deniz mahsüllü paella hazırlayabiliyorlar. Zaten evrensel bir kural: Bir mekanda garson abi yaşlanmışsa orası iyidir. 

McDonalds: İnanmayacaksınız ama Barcelona’da çölyak çölyak McDonalds’ta yiyebiliyorsunuz. Ekrandan siparişi oluşturuyoruz, etli seçenekleri tamamen çölyak dostu şekilde hazırlayabiliyorlar. Bizim için patates de ayrı bir yerde kızartılıyor. Dokunmatik ekranla ilgili kafanız karışırsa bir görevli gelip yardım ediyor. Bu sayede BigMac menü yiyebildim. Evet, ekmek bildiğimiz Big Mac değil ama iç malzemesi bu eski dostla kavuşmuş gibi hissetmeye yetiyor.

CÜZDAN ÇALINABİLİR AMA SİZİ SOYMAZLAR

Son olarak fiyatlarla ilgili şu notu düşeyim: Barcelona Avrupa’nın en hesaplı büyük şehirlerinden biri. Ayaktayken cüzdanınızı yankesicilik yöntemleriyle çalabilirler (çantanızı öne takın) ama bir yere oturduğunuzda sizi buradaki gibi soymaya çalışmıyorlar. 

Geçen yaz Barcelona’yı tercih etme nedenimiz (GF seçeneklerinin yanısıra) kızımla Pearl Jam’in konserine gitmekti. Konser alanında içecek satmak için okul kantininden bozma bir yer ayırmışlardı. Hiç umudum olmadan glütensiz biraları olup olmadığını sordum. VARDI. Fiyatını sordum. 3 Euro’ydu. Aynı marka bira Türkiye’de de var. Markette 150 lira. Publarda’da minimum 300 liraya satılıyor. Eğer sizi konserde çaresiz şekilde yakalarlarsa 500 lira ile kurtulmanız zor. 

İspanyollar ise saf oldukları için konserdeki içkileri dışardaki bir bardan bile ucuza veriyor. 

Yazının başında “neden yurt dışı?” diye anlatıyordum. 

Hah, işte bundan.

Bir yorum bırak (ama nazik ol)

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir