Bir özür: Bloga son yazımı yazmamdan bu yana yaklaşık 1 yıl geçti. Çölyak her ne kadar çok zor olsa da hayat sizi daha zor şeylerle, özellikle de sevdiklerinizin sağlığı ile sınadığında öncelik sıralamasında hızlıca irtifa kaybediyor. Neyse ki durumlar artık daha stabil ve ben de sevgili çölyağıma daha fazla dertlenebilirim.
İlk çölyak tanısı konan yetişkin kişilere genelde şu tavsiye ediliyor: Evinde güvenli bir ortam oluştur ve iyileşmeye konsantre ol. Dışarı çıkış ve gezme işlerinde kontrollü ol, adım adım ilerle. Önce mahallene açıl, sonra semtine ve şehrin geneline. Böylece güvenli bir çember yarat.
Çünkü bir çölyaklı olarak evden çıkmak, küçük bir bebekle evden çıkmak gibi, detaylı bir hazırlık gerektiriyor. Çölyak dostu olan mekanları araştır, ekmeğini hazırla, glutensiz atıştırmalıkları planla. Artık spontaneliğe pek yer yok. Belirsizlik seçenek değil.
Peki ben ne yaptım?
Evden çıkmayıp çıkmayıp, bir anda MALEZYA’YA GİTTİM. (2024 Şubat ayında) Bir şey değil ya, hastalığımın en belirsiz döneminde, 10-11 saat uçup hiç bilmediğim bir ülkeye, hiç tanımadığım insanlarla gidecektim.
Ve bu hayatımın en doğru kararlarından biriydi.
AKLIMDA DELİ SORULAR
İş için Malezya’ya bir davet aldım, bu 4 günlük bir seyahat olacaktı. Bunu organize edenlere de hastalığımdan bahsettim, onlar da “Tamam ya o iş bizde” dediler. Halen gastrit şikayetlerim bir kola fabrikasını ayakta tutacak kıvamda devam ediyor, glütene karşı semptomlarım şahsım tarafından tam anlaşılamıyorken bir delilik yaptım ve ‘Tamam geliyorum!’ dedim.
Tabii aklımda deli sorular dolaşıyordu:
- Uçak yolculuğu çok uzundu ve ben ne yiyecektim?
- Çapraz bulaş kurbanı olursam uçağın acilen inmesini gerektirecek bir nahoş olay yaşanır mıydı?
- Haberci olarak çıktığım bu yolda haber olur muydum?
- Malezya’da aç mı kalacaktım?
- Benimle beraber hareket edecek grubun düzenini bozup bir de ona dertlenecek miydim?
- Ben manyak mıydım?
YEMEK YA DA YEMEMEK; İŞTE BÜTÜN MESELE
Neyse ki diyetisyenim Merve Hanım, “THY’nin yemeklerine güvenebilirsin” dedi. İlk kaygılar giderildi. Gerçekten de iki öğün yemek özel olarak getirildi. Yanında ısıtılmış glutensiz ekmek de var. Mis.
Peki yemek lezzetli mi? Hiçbir fikrim yok. Yemek ile ilgili ilişkimin ‘Sinek kadar olsun başımda bulunsun’ dönemindeyim. Ancak bunların gerçekleşmesi için yolculuk öncesinde ‘Glütensiz’ yemek seçmeniz gerek. Uçağa bindikten sonra ‘Nerede benim özel yemeğim’ demek hostesler arasında popüler yolcu olmanın efektif bir yolu değil.
Burada yine de bir ipucu olarak şunu söyleyebilirim; bagajınızı verirken ve uçağa binerken yemeğinizi hatırlatmanızda fayda var; ender de olsa yemeği uçağa koymayı atlayabiliyor olduklarını duydum. Özellikle uzun yolculuklarda eşeğimizin kaçmayacağından emin olmakta fayda var.
BİR KORKU FİLMİ OLARAK: ORTA KOLTUK
Operasyonları THY yapsa da uçuş Malaysia Airlines’a aitti. Tek sorun bunu öğrenmeden bir gün önce MH370 sefer sayılı kayıp Malezya uçağı ile ilgili Netflix belgeselini izlememdi.
Ancak uçağın içinde beni daha kötü bir sürpriz bekliyordu. KOLTUĞUM ORTADAYDI. Ve taşıtımız sadece taksi yapmaya uygun bir uçak kadar genişti. Bu uçak bir kara taşıtı olarak planlanmalıydı. Veya Tekirdağ yolu üzerinde köfteci olmaya uygundu.
Koltuklar o kadar dardı ki aradaki kolçaklardan dahi tasarruf edilmişti. İki tarafımdaki gazeteci arkadaşlarım yarınlar olmayacak gibi uykuya dalmıştı. Ben de kolçaksızlık kurbanı bir Vahe Kılıçaslan gibi durup boşluğa bakıyordum. Yolculuğun 4’üncü saatinden sonra uçağın kaybolması ihtimali o kadar da kötü gelmemeye başlamıştı.
NORMALLİĞİN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ
Neyse ki sayılı zaman bir şekilde geçiyor. 10 küsür saatin ardından Malezya’ya ulaştık. İşin en sevindirici tarafı şuydu: Yaşadığım çilenin hiçbiri çölyak kaynaklı değildi. Normal bir talihsiz insan gibi eziyet çekmiştim. Normal hissetmek bir çölyaklı için en önemli şey.

Kuala Lumpur’a geliş sebebimiz bir siber güvenlik etkinliği idi. Gelir gelmez şunu hissettim. Benim durumum hakkında çok ince düşünülmüştü. Otel mutfağı glütensiz seçenekleri çapraz bulaş olmaksızın sunuyor, şefler ve garsonlar bana opsiyonlarımı gösteriyordu. Açık büfede benim yiyebileceğim yemekleri görmem için GF yazılı etiketler hazırlamışlardı. Dışarıda yemeğe gittiğimizde de şef hemen yanıma gelip bana ‘Sen o musun?’ diyor, ben de (Aynı şeyden bahsediyoruz diye umarak) ’Evet ben oyum’ diyordum. Onlar da bana hazırladıkları farklı glütensiz menüleri anlatıyordu. Ben de onların boynuna sarılmamak için kendimi zor tutuyordum.
Sonuç: 4 gün boyunca gastritimi hiç hatırlamadım, bir kere bile glüten kazası sebepli semptomlar yaşamadım.
Bunlar olurken kimse beni kötü hissettirecek en ufak bir davranışta bulunmadı. Tam aksine gözümden taşan minnetim onları da mutlu ediyordu.
Ayşe Hanım, İlkem Hanım, Kaspersky PR ekibi, Malezyalı garsonlar, şefler… Çölyak teşhisi sonrası ilk kez normal biri gibi hissettim ve bunu sağlayanlar hayatımda ilk kez tanıdığım insanlar oldu. Benim yakın çevremin büyük kısmı duyarsızlık şov yaparken, bu insanlar neden bu kadar iyiydi?
Neler oluyordu? Ölüyor muydum?
Geçen yazımda da altını çizmiştim. Başımıza gelen ‘büyük olaylar’dan sonra çok yakın olduğumuz bazı kişiler bizi hayal kırıklığına uğratabiliyor ama hiç beklemediğimiz anlarda hiç beklemediğimiz insanlar da bizi mutlulukla şaşırtabiliyor.
Malezya benim için evin dışında yeni bir mutluluk ihtimali demekti. Malezya, bu blogda kafanızı şişireceğim başka seyahatler yapmam demekti.
Peki Türkiye Malezya olur muydu?
Henüz bilemiyorum.
Peki dönüş uçağında kolçaklı bir koltuğun koridor tarafında oturmasam bu kadar pozitif düşünür müydüm?
Onu da hiç bilemeyeceğiz.
—————————————————————————————
ZORUNLU UYARI: Ben medikal konularda uzmanlık taşıyan bir kişi değilim.Sadece çölyak hastasıyım ve deneyimlerimi aktarıyorum. Bu günlük serisindeki ifadeler tıbbi önerilerin yerine geçmez. Yardım almak istediğiniz konular için mutlaka doktor ve uzmanlara başvurun.
—————————————————————————————